hurt

  1. yara, bere.
    It was just a small hurt.
  2. ağrı, sızı, acı.
  3. zarar, hasar, incinme.
    The failure was a great hurt to her pride.
  4. yaralamak.
  5. ıstırap/acı vermek, ağrı(t)mak.
    The wound still hurts him. My leg hurts.
  6. zarar vermek, haleldar etmek.
    to hurt one's reputation. It won't hurt to postpone the matter for a few days.
  7. incitmek, rencide etmek, üzmek, keder/üzüntü vermek.
    He wouldn't hurt a fly: Karıncayı (sineği)
    bile incitmez.
    She hurt his feelings: Onu gücendirdi/incitti/rencide etti.
    Did you hurt yourself? Bir yeriniz incindi mi?
    He was rather hurt by their criticism: Eleştirmeleri onu üzdü.
  8. ağrımak, acımak.
    My finger still hurts.
    My head hurts: Başım ağrıyor.
  9. yaralı, yaralanmış, berelenmiş.
  10. incinmiş, rencide olmuş.
    hurt pride.
  11. hasara uğramış.
birinin gururunu incitmek Verb
rencide olmak Verb
incinmek Verb
ağrına gitmek Verb
canı yanmak Verb
kırılmak Verb
acıtmak Verb
ağrıyı öpücükle geçirmek.
burnu bile kanamamak
birinin itibarına halel getirme
(birinin) canıni acıtmak Verb
rencide etmek Verb
birinin duygularını incitmek Verb
yaralamak Verb
birinin çıkarlarına zarar vermek Verb
gönlünü kırmak Verb
kendine zarar vermek Verb, Psychology
kendi canını acıtmak Verb
ayağını acıtmak Verb
...mekten zarar gelmez. Sentence
...mekte fayda var. Sentence
...mekte bir sakınca yok. Sentence
karıncayı bile incitmemek.