duygusuz. How can you be so indifferent to the sufferings of these children? The explorers were indifferent to the discomforts and dangers of the expedition.
tarafsız, bitaraf, taraf tutmayan. We cannot remain indifferent in this dispute. An indifferent decision.
önemsiz, ehemmiyetsiz, farketmez. It is quite indifferent to me: Bence hiç farketmez. The time
for starting is indifferent to me.
müstağni, rağbet etmeyen.
bayağı, alelâde, orta derecede, pek iyi olmayan, şöyle böyle. an indifferent performance. an indifferent book.
zorunsuz, aslî/zarurî olmayan.
Chemistry yansız.
Physics ılın.
Biology farklılaşmamış, tekgörevli, görev bölümü olmayan (göze ve doku gibi).
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition