kettle

  1. Noun tencere, kazan, içinde su kaynatılan madenî kap.
    put the kettle on: su kaynatmak.
  2. Noun çaydanlık, güğüm.
  3. Noun
    kettle hole ile ayni anlama gelir. (kayada/buzulda) kazan biçiminde oyuk.
  4. Noun (bkz: kettledrum )
kazan
kettle ile ayni anlama gelir. (kayada/buzulda) kazan biçiminde oyuk.
(halli gereken) iş, sorun, mesele.
A pretty kettle of fish: Kötü bir iş, güç/çapraşık mesele.

That's another kettle of fish: O da ayrı bir sorun/ O mesele bambaşka.
karmakarışık iş, keşmekeş, acayip/karışık durum.
Here's a pretty/fine kettle of fish: Ayıkla pirincin
taşını! Tut kelin perçeminden! İşler arap saçına benzedi.
Noun
iş, husus, madde, konu, bahis. Noun
bambaşka bir şey olmak Verb
ayıkla şimdi pirincin taşını
O iş bambaşka! O mesele başka! O da başka bir acayip durum!
argo Bu balık başka balık!
tencere tencereye dibin kara demiş.