make

English-Turkish Translation

  1. Verb yap(tır)mak, yaratmak.
    to make a dress/a chair/a work of art.
  2. Verb etmek, çıkarmak, girişmek.
    make war: harp çıkarmak, harbe girişmek, harp etmek.
    make noise:
    gürültü etmek.
    make trouble: çıngar/hâdise/zorluk çıkarmak.
  3. Verb kılmak, etmek.
    to make someone happy: birisini mutlu etmek.
    Experience has made him a man: Tecrübe onu adam etti.
  4. Verb hazırlamak, pişirmek.
    to make a meal. to make a cake. to make oneself/someone a cup of coffe.
  5. Verb imal etmek, yapmak, meydana/husule getirmek.
    to make bricks out of clay.
  6. Verb dönüştürmek, çevirmek, tahvil etmek.
    to make a liquid into a solid.
  7. Verb zorlamak, mecbur etmek, sebep olmak.
    The teacher made him leave the room.
  8. Verb fırsat vermek, sebep/vesile olmak, çıkarmak.
  9. Verb kazanmak, elde etmek, edinmek, sağlamak.
    to make a fortune/a good salary/new friends.
    to make
    a living: geçimini sağlamak, geçinecek kadar para kazanmak.
  10. Verb (şiir) yazmak.
    to make a poem.
  11. Verb tasarlamak, hazırlamak, yapmak, yazmak, akdetmek.
    to make a treaty: muahede akdetmek.
  12. Verb yapmak, icra/ifa etmek, işlemek.
    to make a bargain: pazarlık yapmak.
    to make an attempt:
    teşebbüs etmek.
    to make a mistake: hata işlemek.
  13. Verb kurmak, tesis etmek, meydana getirmek, yapmak, çıkarmak, ısdar etmek.
    to make laws: kanun yapmak/çıkarmak.
  14. Verb atamak, tayin etmek.
    The President made him his special envoy.
  15. Verb olmak, gelişmek.
    He will make a good engineer: İyi bir mühendis olacak.
  16. Verb tasarlamak.
  17. Verb
    make of: anlamak, anlam çıkarmak, manâ vermek, yorumlamak.
    What do you make of this? Bunu nasıl yorumlarsınız?
  18. Verb tahmin/hesap etmek.
    to make the distance ten miles.
    I make it nearly 3 years since I saw him:
    Tahminime göre onu görmeyeli 3 yıl oluyor.
  19. Verb oluşturmak, düz(enle)mek, teşkil etmek.
    to make a matched set.
  20. Verb erişmek, tutmak, baliğ olmak, (toplamı bir sayıya) ulaşmak.
    to make a dozen.
  21. Verb etmek, eşit olmak.
    Two plus two makes four: İki, iki daha dört eder.
    4 quarts make a gallon.
    That makes 5 who want to go.
  22. Verb yaramak, hizmet etmek.
    This book makes pleasant reading: Bu kitap zevkle okunuyor.
    The hall
    would make a good theater: Salon iyi bir tiyatro olur.
  23. Verb sağlamak, temin/teşkil etmek.
    That makes a good answer: Bu, iyi/yerinde bir cevap teşkil eder.
  24. Verb başarı sağlamak, şans getirmek, taliini açmak.
    His last book made him: Son kitabı ona başarı sağladı.

    One big deal made the young businessman.
  25. Verb söylemek, (nutuk) vermek, beyan/ilân etmek.
    to make a stirring speech: heyecanlı bir nutuk söylemek.

    to make an announcement: beyanatta bulunmak, (bir şeyi) ilân etmek.
  26. Verb (belirli hızla) gitmek/hareket etmek, yol almak, katetmek.
    to make 90 km an hour: saatte 90 km
    hızla gitmek.
    to make 500 miles before dark: karanlık basmadan 500 mil yol almak.
  27. Verb varmak, ulaşmak, erişmek, vasıl olmak, yanaşmak.
    The ship made port on Friday: Gemi Cuma günü
    limana vardı.
    to make Boston: Bostona ulaşmak.
  28. Verb yetişmek, (vaktinde) erişmek/ulaşmak.
    If you hurry, you can make the next flight: Acele edersen
    bir sonraki uçağa yetişirsin.
    He barely made the train: Trene güçlükle yetişti.
  29. Verb (bir mevkie) yükselmek, terfi etmek, ulaşmak.
    to make colonel: albaylığa yükselmek.
  30. Verb adı geçmek, (gazete sayfasını) işgal etmek.
    to make the front page: gazetenin ilk sayfasına geçmek.
  31. Verb (iskambilde vb.) (a) bir el oyun kazanmak, (b) kartları karıştırmak.
    to make the deck.
  32. Verb (oyunda) sayı kazanmak.
  33. Verb (elektrik devresi) kapa(n)mak.
  34. Verb gözükmek, görünmek, (kendini belirtilen durumda) göstermek.
    to make merry: şen görünmek.
  35. Verb yapılmak.
    This toy house makes easily: just fold on the dotted lines.
  36. Verb (met) kabarmak, yükselmek.
  37. Verb düzeltmek, tanzim etmek, hazırlamak.
    to make a bed.
  38. Verb (bir hareket) yapmak, göstermek.
    to make a gesture.
  39. Verb cinsel ilişkide bulunmak,
    kaba sikmek.
    He's been pretending that he made her when they went camping.
  40. Verb … tirmek: make fiili önüne geldiği fiili ettirgen yapar:
    cry: ağlamak;
    make cry: ağlatmak.

    wait: beklemek.
    make wait: bekletmek gibi.
  41. Verb yeltenmek, … üzere olmak.
    He made to speak, but I stopped him: Konuşmaya yeltendi, fakat ben susturdum.
  42. Verb güzelleştirmek, güzel göstermek.
    It's the bright paint which really makes the room: Parlak boya
    odayı gerçekten güzel gösteriyor.
  43. Verb yemek.
    make a good/hearty meal: iyi/doyurucu bir yemek yemek.
  44. Verb yerleşmek, yer/mevki sağlamak.
    He made the football team: Futbol takımına yerleşti.
  45. Noun yapı, yapılış, yapım, şekil, biçim, üslûp.
  46. Noun imalât, mamulât, marka, cins, çeşit.
    cars of all makes: her marka otomobil.
    Our own make:
    Kendi imalâtımız.
    This watch has gone wrong, I wish I'd bought a better make: Bu saat iyi işlemiyor, keşke daha iyi bir marka alsaydım.
  47. Noun huy, tabiat, karakter, yaratılış, fıtrat.
  48. Noun yapma, imal/inşa etme.
  49. Noun verim, randıman, (elde edilen) ürün (miktarı), hasılat.
  50. Noun (iskambilde) koz çıkarma.
  51. Noun, Electronics (devre) kapanma.
  52. Noun eşit, denk, muadil, eş.
  53. /
    run rings around: (a) çok üstün gelmek, baskın çıkmak, (b) çok daha hızlı koşmak, çok geride bırakmak.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

fail to make out one's case
davasını başarıyla savunamamak Verb
intend to make one's son a barrister
oğlunu avukat yapmak istemek Verb
make a claim on one's insurance company
sigorta şirketinden talepte bulunmak Verb
make a clean sweep of one's staff
bütün kadrosunu yenilemek Verb
make a composition with one's creditors
alacaklılarla uzlaşmaya varmak Verb
make a dent in one's fortune
kişinin servetinde gedik açmak Verb
make a display of one's knowledge
bilgiçlik taslamak Verb
make a draft on one's account
kendi hesabına poliçe keşide etmek Verb
make a draft on one's means
kendi parasından sarfetmek Verb
make a large hole in one's savings
tasarruflarında büyük delik açmak Verb
make a parade of one's apparel
giyim kuşamıyla caka satmak Verb
make a parade of one's misery
sefaletini sergilemek Verb
make a return of one's income
gelir vergisi beyannamesi vermek Verb
make a rod for one's own back
yükü kendi sırtına yüklemek Verb
make a show of one's wealth
serveti ile övünmek Verb
make a tender of one's services
hizmetlerini sunmak Verb
make a vulgar display of one's wealth
hacı ağalık etmek Verb
make an arrangement with one's creditors
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Verb
make away with one's fortune
servetini eritmek Verb
make bad use of one's money
parasını kötü yere yatırmak Verb
make bad use of one's money
parasını kötü kullanmak Verb
make demands on one's time
çok zamanını almak Verb
make for one's advantage
birinin lehine çalışmak Verb
make good one's claim
talebinde haklı olduğunu ispatlamak Verb
make good one's claims
iddialarını kanıtlamak Verb
make good one's retreat
düşmandan sıyrılmak Verb
make hole in one's pocket
cebinde delik açılmak (büyük paraya mal olmak Verb
make holes in one's capital
sermayeden yemek Verb
make inroads upon one's capital
sermayeden yemek Verb
make it one's business
işi kendi işi saymak Verb
make it one's business
bir şeyi iş edinmek Verb
make it one's business
bir işi kendi işi saymak Verb
make it one's habit
âdet edinmek Verb
make it one's object
bir şeyi gaye edinmek Verb
make it one's practice
âdet edinmek Verb
make known one's intentions
niyetini belirtmek Verb
make known one's pleasure
arzusunu belirtmek Verb
make no disguise of one's feelings
duygularını gizlememek Verb
make one sick at one's stomach
midesini bulandırmak Verb
make one's abode at
bir yeri ikametgâhı yapmak Verb
make one's abode at
bir yerde kalmak Verb
make one's accounts with sb
biriyle hesaplaşmak Verb
make one's appearance
mahkeme huzuruna çıkmak Verb
make one's appearance
ortaya çıkmak Verb
make one's authority felt
otoritesini hissettirmek Verb
make one's bed
yaptıklarından sorumlu olmak, kuyusunu kendi eliyle kazmak, kazdığı kuyuya düşmek.
You've made your
bed, now lie in it: Bile bile yaptın, şimdi âkibetine katlan.
make one's blood boil
tepesi atmak, sabrı tükenmek/taşmak, kan beynine fırlamak.
Such carelessness made his blood boil:
Böylesine dikkasizlik sabrını taşırdı.
It makes my blood boil: Tepem atıyor.
make one's blood freeze
insanın kanını dondurmak Verb
make one's blood run cold
korkudan donakalmak/eli ayağı buz kesilmek, tüyleri diken diken olmak.
The dark deserted street in
that unfamiliar neighborhood made her blood run cold.
make one's bow
arzı endam etmek, ilk olarak görünmek/halk huzuruna çıkmak.
The young pianist made her bow last night
to an appreciative audience.
make one's choice
seçimi yapmak Verb
make one's choice
seçimini yapmak Verb
make one's comeback
(parti) eski gücünü elde etmek Verb
make one's comment upon sth
bir şey konusunda mütalaasını belirtmek Verb
make one's conditions
şartlarını ortaya koymak Verb
make one's connection
(US) (tren) aktarmaya yetişebilmek Verb
make one's cross
(yazı yazmasını bilmeyen kimsenin) haç işaretini koyarak imzalamak Verb
make one's declaration
dava dilekçesini vermek Verb
make one's dispositions
ihtiyati tedbirler almak Verb
make one's dispositions
gerekli hazırlıkları yapmak Verb
make one's entrance
girmek Verb
make one's entry
sahneye girmek Verb
make one's entry
(tiyatroda) sahneye girmek Verb
make one's escape
firar etmek Verb
make one's escape
kaçmak Verb
make one's exit
(sahneden) çıkmak Verb
make one's felt personality
şahsiyetini hissettirmek Verb
make one's first appearance
ilk olarak sahneye çıkmak Verb
make one's first appearance
ilk olarak halk ortasına çıkmak Verb
make one's first sale of the day
siftah etmek Verb
make one's flesh creep
tüyleri ürpertmek.
His story about dead people leaving their graves at night really made my flesh creep.
make one's flesh creep
tüylerini ürpertmek.
It makes my flesh creep.
one's pound of flesh: (birinin) boynunun borcu/vecibesi.
make one's fortune
kendi talihini kurmak Verb
make one's getaway
sıvışmak Verb
make one's getaway
kaçıp gitmek Verb
make one's hair rise
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
make one's hair stand on end
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
make one's hand
kâr etmek Verb
make one's hand
kâr elde etmek Verb
make one's heart bleed
kalbini kırmak, üzmek.
make one's home in the country
kır kesiminde yerleşmek Verb
make one's income-tax return
gelir vergisi beyannamesini hazırlamak Verb
make one's living by one's (the) pen
kalemiyle yaşamak Verb
make one's living by one's pen
kalemiyle yaşamak Verb
make one's manners
birine eğilmek Verb
make one's manners
saygı göstermek Verb
make one's mark
başarmak, hedefine/maksadına ulaşmak/erişmek.
make one's meaning clear
demek istediğini açıkça belirtmek Verb
make one's meaning perfectly plain
demek istediğini açıkca belirtmek Verb
make one's money go far
parasını yetiştirmek Verb
make one's mouth water
imrendirmek, ağzını sulandırmak.
make one's option
seçimini yapmak Verb
make one's own
benimsemek Verb
make one's peace with
barışmak, uzlaşmak, sulh yapmak.
make one's personality felt
şahsiyeti hissetirmek Verb
make one's pickings out of the housekeeping money
ev geçindirme parasından tırtıklamak Verb
make one's pile
mal mülk edinmek Verb
make one's pile
zenginleşmek Verb
make one's pile
servet yapmak Verb
make one's plans for the next day
ertesi gün ne yapacağını kararlaştırmak Verb
make one's plans known
planlarını açıklamak Verb
make one's point
maksadını belirtmek/anlatmak/açıklamak.
He made his point: Maksadını belirtti.
make one's reservation direct with the air
rezervasyonunu doğrudan hava şirketine yaptırmak Verb
make one's rounds every hour
her saat başı teftişe çıkmak Verb
make one's seat reservation
yer ayırmak Verb
make one's testament
vasiyetini yazmak Verb
make one's way
(a) ilerlemek, ileri gitmek, (b) başarmak, başarı sağlamak, muvaffak olmak.
make one's way back
dönmek, geri gelmek.
make one's way in life
hayatta başarı kazanmak Verb
make one's way in the world
dünyada başarı kazanmak Verb
make one's way into
zorla içine girmek Verb
make one's weight
beklenen ağırlıkta olmak Verb
make one's will
vasiyetnamesini yazmak Verb
make out one's case
davasını ispatlamak Verb
make over one's estate
mülkünü devir ve temlik etmek Verb
make over one's estate
bütün servetini vakfetmek Verb
make over the business to one's son
işini oğluna devretmek Verb
make pots and pans of one's property
malını mülkünü har vurup harman savurmak Verb
make provisions for one's clothing
giyimi için para ayırmak Verb
make provisions for one's family
ailesinin rızkını temin etmek Verb
make provisions for one's old age
yaşlılığı için para ayırmak Verb
make someone one's heir
birini mirasçı yapmak Verb
make someone one's heir
birini vâris tayin etmek Verb
make someone one's proxy
birini vekil tayin etmek Verb
make someone's acquaintance
biriyle müşerref olmak Verb
make someone's acquaintance
biriyle tanışmak Verb
make someone's hair curl
dehşete salmak, korku/dehşet vermek, (manen) sarsmak.
make someone's life a burden
birini doğduğuna pişman etmek.
make something always one's policy
bir şeyi daima kendine kural edinmek Verb
make something one's excuse
mazeret olarak ileri sürmek Verb
make something one's habit
huy edinmek Verb
make stand for one's principles
ilkelerini savunmak Verb
make the best of one's opportunity
fırsattan istifade etmek Verb
make the best of one's time
zamanını iyi kullanmak Verb
make the best of one's way
elinden geldiğince çabuk gitmek Verb
make the best of one's way home
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek Verb
make the most of one's resources
olanaklarından azami fayda elde etmek Verb
make up for one's losses
zararlarını kapatmak Verb
make up for one's losses
kayıplarını telafi etmek Verb
make up one's accounts
yıl sonu hesaplarını kapamak Verb
make up one's accounts
hesaplarını kapamak Verb
make up one's income
gelirini yükseltmek Verb
make up one's losses
kaybı telafi etmek Verb
make up one's mind
karar vermek.
make use of one's name
adından yararlanmak Verb
make use of one's services
birinin hizmetlerinden yararlanmak Verb
make use of one's voice
nüfuzunu kullanmak Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database