bir defaya mahsus olmak üzere, bir kerecik olsun, hiç olmazsa/yalnız bir defa, bu defalık, sırf bir kere.
For once, he was telling the truth.
Just for once I was completely happy: Hiç olmazsa bir defa tamamen mutlu olmuştum.
ânide, birdenbire, apansızın.
(a) hep birlikte/birden/bir arada, (b) birdenbire, ânide, ansızın, (c) aynı anda, aynı zamanda.
derhal, hemen, derakap, vakit geçirmeden.
(a) hemen, derhal, derakap.
Come at once: Derhal gel. (b) aynı anda, aynı zamanda, hep birlikte.
Evryone shouted at once: Hep bir ağızdan bağırdılar.
hemen protesto edilmek
Verb
birinin görüşüne hemencecik katılmak
Verb
mektubunuzdaki talimat üzerine hemen harekete geçtim
hemen sipariş vermek
Verb
(telefon) hemen bağlamak
Verb
kesinlikle, kesin olarak, ilk ve son defa, son olarak.
The case was settled once and for all when the appeal was denied: Yargıtayca reddedildikten sonra dava kesinlikle kapandı.
kesinlikle, (ilk ve) son olarak, tamamıyla, bir çırpıda.
They had to be defeated once and for all. I tell you once and for all that this must be done.
ağzı sütten yanmak an yoğurdu üfleyerek yer
sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
kesinlikle, (ilk ve) son olarak, tamamıyla, bir çırpıda.
They had to be defeated once and for all. I tell you once and for all that this must be done.
arasıra, nadiren, bazen, bazı bazı, arada sırada, ikide bir.
bir kez işlenen cezada uygulanan ilke
(a) bir kere daha, (b)
once again ile ayni anlama gelir. yine, tekrar, evvelce olduğu gibi.
bir iki kere, pek seyrek.
I've been there once or twice.
gerektiğinden fazla, aşırı derecede.
He exceeded the speed limit once too often and fined $50.
çok eskiden, vaktiyle, evvel zaman içinde, (masallarda) bir varmış bir yokmuş.
arasıra, arada bir, zaman zaman.
yılda bir parti vermek
Verb
bir yabancıyı gözüyle tartmak
Verb
birinin Alman olduğunu hemen anlamak
Verb