(İskoçya) huzursuzluk sebebi
bir şeyden gına gelmek
Verb
boğazına kadar işe batmış olmak
Verb
kelleden olmak, kelleyi koltuğa almak, çok tehlikeli işe atılmak, hayatını tehlikeye atmak.
You'll break your neck if you're not more careful: Dikkat etmezsen kelleden olursun.
çok çabalamak/gayret sarfetmek, alnının damarı çatlamak.
Don't break your neck on this job: it's not urgent.
(a) birine çok yaklaşmak, burnunun dibine sokulmak, (b) birini göz hapsine almak, sıkı sıkıya gözetlemek.
baka baka boyun uzatmak
Verb
birinin boynuna sarılmak.
boyun atardamarları
Noun, Anatomy
boyun toplardamarları
Noun, Anatomy
hayatını tehlikeye koymak, kendini ateşe atmak, kelleyi koltuğa almak.
kelleyi/paçayı/postu kurtarmak, tehlikeden sıyrılıp kurtulmak.
kelleyi koltuğa almak, büyük bir tehlikeye atılmak.
A politician supporting an unpopular law is sticking his neck out: he may loose the next election.
tehlikeyi göze almak, kelleyi koltuğa almak, tehlikeye göğüs germek.
saçma sapan konuşmak
Verb
saçmalamak, ne dediğini bilememek, ağzından çıkanı kulağı işitmemek.
(a) boğazına kadar (dert vb. içinde).
I am up to my neck in debt: Boğazıma kadar borç içindeyim/uçan
kuşa borçluyum. (b) (işi) başından aşmış, çok meşgul.
He is up to his neck in work: İşi başından aşmış/aşkın.
kayık yaka: kayık biçiminde kesilmiş elbise yakası.
Noun
kayık yaka: kayık biçiminde kesilmiş elbise yakası.
Noun
birinin boynunu kırmak
Verb
boyun kırığı
Noun, Medicine
servikal kırık
Noun, Medicine
servikal fraktür
Noun, Medicine
azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury home; you'll catch it from mother if you're late.
boynu saran gömlek/sveter yakası, bisiklet yaka.
cedre, boğaz uru, guşa, guatr.
ağır darbe yemek, azarlanmak, zılgıtı yemek.
You'll get it in the neck if you wreck your father's car.
birinin sinirine dokunmak
Verb
bir boyun farkıyla kaybetmek
Verb
dert, baş belası.
It gives me pain in the neck: Başıma bela oluyor/canıma okuyor.
He is pain in the neck: Tam bir baş belasıdır.
pain ile ayni anlama gelir. (a) dert, sıkıntı, başağrısı, bunalım.
to give someone a pain in the neck: birisine sıkıntı/başağrısı vermek, başına bela kesilmek, bunaltmak.
You give me pain: Başımı ağrıtıyorsun. (b) baş belası, musibet.
She's a real pain (in the neck)!
balıkçı yaka
Noun, Textile Industry
herkese ve her şeye dönüp bakan kişi
(a) tutulmuş boyun, boyun tutulması, (b) inatçılık.
deveboynu boru.
swan-neck = swan's necked: deveboynu şeklinde.
Noun
gırtlağına kadar (derinlemesine
(a) az farkla kazanmak, (b) (at yarışında) bir baş farkla birinci gelmek.
tümüyle, tamamıyla, tamamen, büsbütün, olduğu gibi, palas pandıras.
başabaş, çok az farklı, (yarışta) at başı beraber.
civar, çevre.
People don't do that sort of thing in my neck of woods!
ya hep ya hiç, ya herru ya merru, ya devlet başa ya kuzgun leşe, her tehlikeyi göze alarak.
boyun ağrısı
Noun, Medicine
boyun tutulması
Noun, Diseases
boyun travması
Noun, Medicine
(fiyatlar) başabaş gitmek
Verb
bir seçimde başabaş gitmek
Verb
seçim de başa baş gitmek
Verb
bir işin çoğunu yapıp bitirmek.
ipi aynı anda göğüslemek
Verb
ödünç isteyecek kadar yüz kızartmak
Verb
fikrini belirterek risk almak
Verb
fikrini söylemeye cesaret etmek
Verb
elini taşın altına koymak
Verb