onto-

English-Turkish Translation

  1. Prefix “varlık, yaratık”.
    ör.: ontology.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

onto
üzerine, üstüne.
to get/jump onto a horse: Ata (at üstüne) binmek.
He got down onto his knees: Diz (üstüne) çöktü. Adposition
onto
-ye/-ye/-e/-a.
The door opens onto a dark street: Kapı karanlık bir sokağa açılıyor. Adposition
onto
farkında, haberdar.
I'm onto your tricks. Adposition
back onto
arkası …'e dönük olmak.
The house backs onto the river.
back onto something
sırtını birşeye vermek Verb
back onto something
birşeye arkasını dönmek Verb
back onto something
arkasında birşey yer almak Verb
back up something onto something
birşeyi birşeye yedeklemek Verb, Information Technology
back up something onto something
birşeyin yedeğini birşeye almak Verb, Information Technology
be onto a good thing
iyi bir durumda olmak.
be onto someone
bir kimsenin yasa dışı eylemlerini/planlarını meydana çıkarmak.
be onto something
keşfetmek üzere olmak.
They saw a royal seal, so they knew they were onto something.
bring someone onto something
birine birşeyden bahsetme fırsatı vermek Verb
bring someone onto something
birini birşey bahsine getirmek Verb
bring someone onto something
birini bir konuya getirmek Verb
cast light onto something
birşeyi açıklığa kavuşturmak Verb
cast light onto something
birşeyin anlaşılmasını sağlamak Verb
cast light onto something
birşeyi aydınlatmak Verb
charge depreciation of equipment onto costs
teçhizat amortismanını maliyete yüklemek Verb
charge depreciation of equipment onto costs
teçhizat amortismanıni maliyete yüklemek Verb
cling onto office
mevkii bir türlü elinden bırakmak istememek Verb
cling onto office
bir mevkii bir türlü elinden bırakmak istememek Verb
freeze on/onto
yapışmak, sımsıkı tutmak, birşeyi kendine mal etmek.
get a show onto the stage
bir temsili sahneye koymak Verb
get onto
(a) birisiyle görüşmek.
I'll get onto the director and see if he can help. (b) hilesini/foyasını
meydana çıkarmak.
He tricked the people for years until the police got onto him. (c) seçilmek, atanmak.
My friend got onto the City Council. (d) işi/konuyu ele almak, (işe/müzakereye) başlamak.
Let's get onto our subject. (e) binmek.
I got onto the plane at Rome.
give on/onto/upon
bakmak, nazır/yönelik olmak, açılmak.
The window gives on the sea. The door gives onto the garden.
give onto something
bir yere açılmak Verb
give onto something
bir yere bakmak Verb
hang onto
(a) saklamak, muhafaza etmek, beklemek.
We should hang onto the house and sell it later when the prices
are higher. (b) tutunacak yeri/istinatgâhı olmak, yardım görmek, destek bulmak, dört elle sarılmak.
The old man had only his religion to hang onto when he lost his family.
hitch a carriage onto the train
trene bir vagon bağlamak Verb
hoist something onto one's back
arkalamak Verb
hold onto the market
piyasa hissesini tutmak Verb
latch onto
(a) elde etmek, ele geçirmek, (b) bırakmamak, sımsıkı sarılmak, (gitmesine) izin vermemek, çam sakızı
gibi yapışmak, (c) kavramak, anlamak, akıl erdirmek, idrak etmek.
lock onto
(füze vb) otomatik olarak yolu bulmak ve hedefe kilitlenmek Verb
on to
haberdar, (gerçek sebebini/anlamını/mahiyetini) bilen.
The police is on to him: Polis onun peşindedir.
pass a tax onto the customer
bir vergiyi müşteriye yüklemek Verb
put onto the market
piyasaya çıkarmak Verb
put someone onto a job
birini bir işe koymak Verb
shift the blame onto someone
suçu birine yıkmak Verb
shift the blame onto someone
suçu birine atmak Verb
stick one thing onto another
yapıştırmak Verb
tack an appeal for money onto a speech
bir konuşmayı para isteyerek bitirmek Verb
tax shifted onto the consumer
tüketiciye yansıtılan vergi
the house abutted onto the police station
evle karakol yan yana idi
English-Turkish phrases from Zargan's own database