zamanı iş ile oyun arasında bölmek
Verb
hayalinin dizginlerini koyuvermek
Verb
muhayyilesinin dizginlerini koyuvermek
Verb
bir oyundaki rolünü abartılı oynamak
Verb
parasını har vurup harman savurmak
Verb
(düşmanın) ekmeğine yağ sürmek, ona çıkar sağlayacak bir iş yapmak.
birinin ekmeğine yağ sürmek (ona çıkar sağlamak).
bildiği/istediği gibi yapmak, canının istediğini yapmak.
planını uygulamak, düşündüklerini yapmak, kozunu oynamak.
play one's cards well: kozunu iyi oynamak.
If the negotiation fails, we still have another card to play.
If you play your cards properly: Fırsattan yararlanabilirsen, kozunu iyi oynarsan.
saman altından su yürütmek, kimseye sezdirmeden işini becermek.
kartlarını kötü oynamak
Verb
fırsattan yararlanmak, olanakları değerlendirmek.
tuttuğunu koparmak, işini başarmak/becermek.
içine doğduğu gibi hareket etmek.
birinin ekmeğine yağ sürmek, keyfince hareket etmek, nabzına göre şerbet vermek.
I'll play his game for a while: Bir süre onun keyfince hareket edeceğim.
Don't play his game: Onun oyununa gelme/ona aldanma/ayağını denk al.
birinin sağlığı ile oynamak
Verb
laf cambazlığı
Noun, Language-Literature
bir plağın radyodan yayımlanması
bir sahne oyununun savunduğu tez
topu arkadaşına atar gibi yaparak kalçası hizasında saklayıp kaçma.
menkul kıymetler borsasında uygulanan bir yatırım stratejisi
uzunçalar plâk: çalma süresi 6-8 dakika olan 45 devirli plak.
dürüst/âdil/insaflı/tarafsız davranış/muamele, tarafsızlık, hakkaniyet, hakşinaslık.
Noun
kurallara uygun oynanan oyun.
Noun, Sports
(beyzbol) cebrî oyun.
Noun
kurallara aykırı oyun.
Noun
hiyanet, kast, suikast, cinayet.
He was a victim of foul play: Bir cinayete kurban gitti.
Noun
birine dürüst davranmak
Verb
gösterişli oyun/maç, alkış toplamak gayesi güden oyun.
kolayca galip gelmek
Verb
tarihi oyun
Noun, Language-Literature
kısa bir süre sonra kendisi için devralma fiyatı teklifi açıklanacak olan şirket
maç, oyun, golf maçı.
Noun
başarılı vuruşları hesaba katan golf oyunu.
mucizename: Ortaçağlarda Havarilerin hayatı ve mucizelerini konu alan temsil. morality play, mystery play
töreci oyun, ahlâkî dram: 14-16'ncı yy.'da ahlâk temeli üzerine kurulan ve soyut nitelikleri (erdem,
kötülük, kin, onur vb.) kişiler olarak sahneye çıkaran oyun. miracle play, mystery play.
mystery ile ayni anlama gelir. (Orta Çağda) dinsel dram (çoğunlukla Hz. İsa'nın hayatına, ölümüne
ve tekrar dirilmesine dair).
Hazreti İsanın çarmıha gerilmesini canlandıran dram.
bir oyun temsil etmek
Verb
yeni bir oyun sahneye koymak
Verb
yatırımcının kendisine çıkar sağlayacağına inandığı bir ürün ya da bir endüstriye yoğunlaştırdığı yatırım startejisi
bir oyunu gözden geçirmek
Verb
dürüst oynamaya çalışmak
Verb
hayal oyunu, Karagöz vb. gibi perde üzerine gölge düşürülerek oynanan oyun.
(beyzbolde) sıkışık oyun.
üç oyuncuyu dışarıda bırakarak oynanan beyzbol.
tehlikeli bir oyun oynamak
Verb
alavere dalavere yapmak
Verb
bir şeyi sağlam kazığa bağlamak
Verb
oyalanmak, gönül eğlendirmek.
hayali gitar çalmak
Verb, Music
(a) savsaklamak, kararı vb. geciktirmek, bekletmek, (b)
play along with: … ile aynı fikirde imiş gibi davranmak.
saman altından su yürütmek
Verb
oyun alanı
Noun, Child Care
ciddi çalışmayıp dalga geçmek
Verb
gerçek saik ya da duygularını gizlemek
Verb
(a) katılmak, (b) yapar gibi görünmek.
What are you playing at? Ne oyunlar peşindesin? (c) (belirtilen
oyunu) oynamak.
play at being soldires: (çocuklar) askerlik oyunu oynamak.
play at chess: satranç oynamak.
kumarda servetini kaybetmek.
bir serveti yiyip bitirmek
Verb
(plâk, teyp vb.) çalmak, kaydedileni dinlemek.
(a) oyun oynamaya başlamak, (b) bir işe başlamak veya devam etmek, (c) birlikte/elbirliği ile çalışmak,
işbirliği yapmak.
Union leaders suspected of playing ball with racketeers.
birine karşı sahte tavır takınmak
Verb
bir şeyi sağlama bağlamak
Verb
aşağılamak, küçük/hakir görmek, önemsiz göstermek.
bir sorunu olduğundan önemsiz göstermek
Verb
(US) particilik yapmak
Verb
yüksek bahis oynamak
Verb
dürüst olmayan ticaret yapmak
Verb
notaya bakarak çalmak
Verb
istenmeyen fazladan kişi olmak
Verb
(iş hayatında, politikada) sert/şiddetli/haşin/mütecaviz/atak davranmak.
...'e evsahipliği yapmak
Verb
(a) (birisi girerken) müzik çalmak.
The band played in the President. (b) (oyuna) alışmak.
I need a few more minutes to play myself in.
(oyun berabere kalınca) bir oyun daha oynamak.
cazibesini kullanmak
Verb
durmadan çalmak, çalmakta devam etmek.
...'i istismar etmek
Verb
(a) bitirmek, sona erdirmek, (b) (halat, olta ipi) salıvermek, serbest bırakmak.
(küçük çocuklar için) oyun kafesi
politika yapmak, siyasî çıkarlarına göre davranmak.
ölü veya uyuyor gibi davranmak.
ölü taklidi yapmak, ölmüş gibi görünmek, tınmamak, yalancıktan hastalanmak.
birine niyeti olmaksızın yardımda bulunmak
Verb
hasta numarası yapmak
Verb
ikinci derecede rol oynamak
Verb
(US) oy avcılığı yapmak
Verb
piyasada hisse senetlerinin spekülasyonunu yapmak
Verb
boş sıralara oynamak
Verb
belirtmek, tebarüz ettirmek, vurgulamak, önemini büyütmek, çok önemli (imiş gibi) göstermek, herkese yaymak.