hesaplarını düzene sokmak
Verb
omuzlarını dik tutmak
Verb
kaçıklar meydanı: büyük şehirlerde siyasî kışkırtıcıların münakaşa edip halka nutuk çektikleri meydan/park
vb. (New York'ta
Union Square, Şikagoda
Washington Square vb.).
(a) haklı olarak, dürüstçe, hakkaniyetle, mertçe, hakkıyla.
He won the race fair and square. (b)
dürüst, mert, haklı, âdil, insaflı, doğru.
He was admired for being fair and square in all his dealings. (c) dosdoğru, tam.
I hit him fair and square on the nose: Tam burnunun üstüne (yumruğu) vurdum.
hit sth fair and square: bir şeyin tam ortasına vurmak.
The stone struck him fair and square in the forehead: Taş tam alnının ortasına vurdu.
Lâtin dördül: eşit sayıda satır ve sütunlarına herbiri yalnız bir defa kullanılan sayı ve harfler yerleştirilmiş
dördül ağ (istatistikte kullanılır).
sihirli kare: eşit karelere bölünmüş ve her bölmesine, satırlar/sütünlar/köşgenler boyunca toplamları
aynı olan sayılar yazılı kare.
Noun
sihirli kare: kare içine yazılan ve yatay-düşey-çapraz toplamları hep aynı olan sayılar dizisi.
doğru, dürüst, haktanır, âdil.
tam kare, kare kökü tam sayı olan sayı.
25 is a perfect square because it is the square of 5.
Noun
tam kare
Noun, Mathematics
ortalama karekök: bir dizideki sayıların kareleri ortalamasının karekökü.
kıs.:
rms.
Noun
söz-karesi: soldan sağa ve yukarıdan aşağıya aynı sözcükler okunabilen kare.
Noun
bir sayıyı kare yapmak
Verb
(Br) askerlerin yaptıkları eğitim yürüyüşü
köşeli parantez:
[ veya
].
dörtlü dans, dört çiftin karşılıklı oynadıkları dans.
dürüst/insaflı pazarlık, namuslu alışveriş.
televizyon seyretmeyi aşırı seven kişi
yüzey ölçü birimleri sistemi.
metrekare
Noun, Mathematics
metrekare
Noun, Mathematics
r: tam kare (olan sayı). 1, 4, 9, 16, 25 ilh.
(boksta vb.) savunmaya geçmek.
başlangıç noktası, ilk fikir/durum vb.
go back to square one: başlanılan yere dönmek, yeniden
başlamak.
If this plan fails, we'll have to go back to square one.
karekök, kökiki.
The square root of 25 is 5.
karekök
Noun, Mathematics
dilini tutsun diye birine rüşvet vermek
Verb
çok zor/imkânsız işe girişmek.
tamamlamak.
square up with … : … ile hesaplaşmak.
bir mesele hakkında mütalaasını yürütmek
Verb
uygun gelmek, mutabık olmak.
bulunduğu yere yakışmayan kimse.
makamına yakışmayan kimse.
uygunsuz, beceriksiz, hoyrat, bağdaşmaz (kimse).
Jo is a square peg in a round hole when he is playing ball: Jo, top oynamakta çok beceriksizdir.
(kişi) bulunduğu yere yakışmamak
Verb
alıp vereceği olmamak
Verb
bütün dünya ile uyumlu yaşamak
Verb
dürüst muamele görmek
Verb
biriyle alacak vereceği kalmamak
Verb
açık ret yanıtı almak
Verb
kesin ret cevabı almak
Verb