kendine özgü bir nedeni olmak
Verb
aklını başına toplamak, makul olmak
aklı kılavuz edinmek
Verb
aklı rehber ittihaz etmek
Verb
haklı olarak davranmak
Verb
hak sahibi sıfatıyla hareket etmek
Verb
haklı çıkaran bir neden daha
nedenlerini açıklamak
Verb
rasyonel çağ: tarihte dinsel, toplumsal ve felsefî sorunları akla dayanarak eleştirme yolu ile çözme eğiliminin hâkim olduğu çağ.
Noun
kötü sağlık durumunu ileri sürmek
Verb
mantığa kulak asmamak
Verb
bir şeye itiraz etmek
Verb
her şeye itiraz etmek
Verb
birinin aklını başına toplatmak
Verb
aklını başına getirmek, makul düşünmesini sağlamak.
haklı olarak şikâyette bulunmak
Verb
çok fahiş fiyata mal olmak
Verb
bilinmeyen bir nedenle
Adverb
herhangi bir nedenle
Adverb
bilinmeyen bir nedenle
Adverb
mantıkî olarak, makul düşünülürse.
makul olarak, makul bir şekilde, makul sınırlar içinde.
do anything within reason: makul olan
herşeyi yapmak.
I'll do anything within reason for you but I can't break the law.
belli bir sebep olmaksızın terk edip gitmek
Verb
haklı olarak.
He complains with good reason: Haklı olarak şikâyet ediyor.
uşağının patronunu öldürmesi suçu
(Kant felsefesinde) salt us: deneyden bağımsız, içinde duyudan hiçbir şey bulunmayan us.
Noun
mantık, mânâ, anlam.
without rhyme or reason: mantıksız, mânâsız, anlamsız, saçma, ipsiz sapsız,
durup duruken, hiç sebepsiz.
He said this without rhyme or reason: Bunu durup duruken/hiç sebep yokken söyledi.
There is neither rhyme nor reason about it: Buna hiçbir sebep yok; bu tamamen saçma bir şey.
Love happens irrationally, without the slightest rhyme or reason: Aşk durup duruken/birdenbire geliverir.
haklı sebep
Noun, Competition Law
açık/âşikâr/makul/mantıkî olmak.
It stands to reason: besbelli, şüphesiz, görülüyor ki, âşikâr
olarak, makul olarak denilebilir ki, … için makul sebepler var.
It stand to reason that we shall succeed.
makul olmak, akla yatmak.
makul olmaya davet edilmesi olanaksız
makul neden, makul sebep, geçerli neden, geçerli sebep
Noun
haklı olarak.
He complains with good reason: Haklı olarak şikâyet ediyor.
makul/haklı olarak.
He thinks, with reason , that I don't like him.
makul olarak, makul bir şekilde, makul sınırlar içinde.
do anything within reason: makul olan
herşeyi yapmak.
I'll do anything within reason for you but I can't break the law.
makul bir neden olmaksızın, makul bir sebep olmaksızın, geçerli bir neden olmaksızın, geçerli bir sebep olmaksızın
Adverb
gerekçe göstermeksizin
Adverb
gerekçe gösterilmeksizin
Adverb
herhangi bir gerekçe göstermeden
Adverb
hiçbir gerekçe göstermeksizin
Adverb
düşünerek bertaraf etmek.
memleketten sürülme nedeni
ceza indirim sebebi
Noun, Law
düşünüp sonuca/karara varmak, bütün olasılıkları gözönüne alarak düşünmek.
Let's reason the matter out.
birşeyin açıklamasını bulmak
Verb
birşeyin çözümünü düşünmek
Verb
birşeyin çözümünü bulmak
Verb
.: birini delillerle ikna edip bir şey yaptırmak/yapmaktan vazgeçirmek.
Try to reason him into going away quietly.
birini bir şey yapmaktan vazgeçirmek
Verb
inandırmak, ikna etmek.
reason with someone: birini delillerle inandırmaya/ikna etmeye çalışmak
iknaya/inandırmaya çalışmak, iyilikle/tatlılıkla yola getirmek.
birini mantıklı olmaya davet etmek
Verb
birini makul olması için ikna etmek
Verb
birini makul olmaya davet etmek
Verb
nedeniyle, sebebiyle, çünkü, -den dolayı.
...'e ...'i sebep göstermek
Verb
herhangi bir sebeple
Adverb
hangi nedenle olursa olsun
Adverb
herhangi bir nedenle
Adverb
hangi sebeple olursa olsun
Adverb
şikâyet edecek haklı nedeni olmak
Verb
şikâyet edecek haklı nedeni olmak
Verb
imzanın sahihliğinden kuşkulanmak için nedeni olmak
Verb
...menin alemi yok.
Sentence
şikâyet inde tamamen haklısın