yaş.
at my age: benim yaşımda.
to be 30 years of age: 30 yaşında olmak.
to be of an age to marry: evlenecek yaşta olmak.
to be under age: küçük yaşta olmak.
to be of an age: aynı yaşta olmak.
full age: erginlik yaşı.
the present age: bugünkü kuşak/nesil.
çağ.
in our age: çağımızda.
the age we live in: yaşadığımız çağda.
the Middle ages:
Ortaçağ.
the golden age: altın/saadet çağı.
the age of youth: gençlik çağı.
devir.
the Stone age: Taş devri.
the Ice age: Buzullar devri.
the atomic age: atom devri.
yaşlılık, ihtiyarlık.
His eyes were dim with age: İhtiyarlıktan gözleri zayıflamıştı.
çok/uzun zaman.
It is an age (it is ages) since I saw him = I have not seen him for ages: Onu
görmeyeli çok zaman oldu = Onu uzun zamandır görmedim.
It will last for ages: Uzun zaman dayanır.
yaşlan(dır)mak, ihtiyarla(t)mak, koca(t)mak.
Fear aged him overnight: Korku onu bir gecede ihtiyarlattı.
He is ageing rapidly: süratle ihtiyarlıyor.
olgunlaş(tır)mak, geliş(tir)mek.
eskitmek.
to age wine: şarabı eskitmek.
miktar bildiren adlar:
drinkage, mileage, tonnage, etc.
Suffix
ücret bildiren adlar:
postage, porterage.
Suffix
yer bildiren adlar:
orphanage.
Suffix
durum, hal bildiren adlar:
usage, shortage.
Suffix
ya da evli çiftlerden yaşı 65'in üzerinde olana uygulanan vergi indirimi
65 yaş üzerindeki bir kişiye
yaş kategorisi
Noun, Anthropology
yaşa göre dağılış: istatiksel bilgilerin yaş gruplarına göre dağılışı.
yaş gruplarına ayırma
Noun
belirli yaş gruplarının bedenî ve zihnî nitelikleri.
kendi reşit oluncaya kadar davanın ertelenmesine ait talebi
bir gayrimenkul davasında taraf olan küçüğün
atom çağı: ilk atom bombasının kullanılması ile başlayan, atom enerjisinin askerî, sınaî, siyasî güç
olarak kullanıldığı tarihî çağ.
Noun
temel yaş: özellikle Stanford-Binet anlak ölçerinde bireyin bütün soruları başarı ile yanıtladığı en yüksek yaş düzeyi.
olgunluk çağına ermiş olmak
Verb
emeklilik yaşına yaklaşmak
Verb
askerlik çağına gelmiş olmak
Verb
kronolojik yaş
Noun, Psychology
erişkinlik yaşına gelmek
Verb
ileri düzeye ulaşmak
Verb
okula gitme zorunluluğu yaşı
zorunlu okula başlama yaşı
yaşlar arasında büyük fark
yaş yüzünden çürüğe çıkarılmış
askerlik çağı
Noun, Military
bir yaş grubunu askere almak
Verb
altın çağ: insanların barış ve mutluluk içinde yaşadıkları hayalî çağ.
Noun
parlak çağ/devir, yükselme çağı: bir milletin tarihinde, edebiyatta vb. en büyük gelişme çağı.
Noun
olgunluk çağı: insanın bilgi, tecrübe vb. bakımından en olgun olduğu çağ.
Noun
Asr-ı Saadet
Proper Name, Religion-Faith
Helenistik Çağ: Büyük İskenderin fütuhatı ile başlayıp 3 yüzyıl süren Yunan dil ve kültürünün Yakın Doğuya yayılma çağı.
buzul çağı, cümudiye devri.
Noun
buzul çağı
Noun, Geography
Buz Devri
Proper Name, Cinema
bilgi çağı
Noun, Anthropology
bir çağın büyük kafaları
Noun
içinde bulunduğumuz (tehlikelerle, güçlük ve meşakkatlerle dolu, bozuk) çağ
Noun
zihin yaşı
Noun, Psychology
akıl yaşı
Noun, Psychology
orta yaş, insan ömrünün orta yılları, 45-65 yaş arası.
Noun
orta yaşta çoğu kişide görülen göbek bağlama
(US) şimdiye ve geleceğe ait değer veya yarar
kilometre başına verilen ücret
asgari emekliliğe ayrılma yaşı
(yasal hakların elde edildiği) reşitlik çağı, sinni rüşt.
to be/come of age: reşit olmak, sinni rüşte erişmek.
yaşlılık, ihtiyarlık.
old age pension: yaşlılık aylığı.
old age pensioner: yaşlı emekli.
Noun
ihtiyarlık sigortası
Noun
(US) yaşlılık sigortası
Noun
(Br) yaşlılık sigortası
Noun
(Br) yaşlılık emeklilik kanunu
yaşlılık emekli aylığı fonu
yaşlılık emeklilik sigortası
Noun
emeklilik planında öngörülen emeklilik yaşı
hakikat ötesi çağ
Noun, Politics-Intl. Relations
yaş haddini doldurmak
Verb
medeni hakları kullanmaya ehil
okul çağı.
school-age: okul çağındaki.
Noun
gümüş çağ, delikanlılık çağı: insan hayatının 4 çağından ikincisi.
bir kimseye yaşın verdiği otorite
seçme yaşı
Noun, Politics-Intl. Relations
oy kullanma yaşı
Noun, Politics-Intl. Relations