(a) arızalanmak, bozulmak, sakatlanmak, işlemez hale gelmek.
My car broke down. (b) (ruhen) sarsılmak, büyük üzüntü duymak, kendini tutamamak.
He broke down and wept at the sad news: Acı haberi alınca kendini tutamayıp ağladı. (c) yıkmak, kırmak.
The police broke the door down. (d) yen(il)mek, yenilgiye uğra(t)mak.
His opposition broke down. (e) akamete/başarısızlığa uğra(t)mak.
The peace talks have broken down. (f)
break down into
kim. çözüş(tür)mek, ayrış(tır)mak.
Chemicals in the body break down our food into useful substances. (g) kısımlara ayır(ıl)mak, tahlil etmek. (h) (elektrik/elektronik devresi) kıvılcım atlaması yüzünden işlemez hale gelmek, arızalanmak.