entirety

  1. Noun tümlük, bütünlük, tamlık, tamamlık, tamamiyet, noksansızlık, mükemmellik.
  2. Noun tüm/bütün/noksansız şey, bütün.
bütünüyle uygulamak Verb
karı koca arasında bütün malları üzerinde iştirak halinde mülkiyet
karı-koca arasında bütün malların iştirak halinde mülkiyet
bir sorunu bütünüyle ele almak Verb
bütünü ile, tümüyle, tamamen, eksiksiz, noksansız (olarak).
to fulfill an order in its entirety:
bir emri eksiksiz yerine getirmek.
bir hikâyeyi baştan sona anlatmak Verb
karı-koca arasında belli bir mal veya bütün mallar üzerinde geçerli olan mal ortaklığı
karı-kocanın belirli bir mal veya bütün mallar üzerindeki ortaklığı
emlakin tümü
bu tüzük üye devletlerde bütünüyle bağlayıcıdır ve doğrudan uygulanır.
bu Tüzük Üye Devletlerde bütünüyle bağlayıcıdır ve doğrudan uygulanır