take it

  1. (a) anlamak.
    I take it that you're not interested. (b)
    argo katlanmak, dayanmak, (c) kabullenmek,
    kabul etmek, razı olmak.
    I'll take it on your say-so: Dediğini aynen kabul ediyorum.
    take it into one's head to do something: bir şey yapmayı aklına koymak.
aklına koymak Verb
(bir şey yapmak) aklına esmek.
öfkesini karısından çıkarmak Verb
! Kahrolsun! Allah belasını versin!
işin kolayına bakmak, aldırmamak, ağırdan almak, yavaş yapmak, canını eziyete sokmamak.
Yavaş yavaş! Yavaş ol! Kendini yorma! Kolayına bak! İşi hafiften al! Kızma!
Boşver.
sorgusuz sualsiz kabul etmek Verb
doğru olduğunu varsaymak Verb
çok etkilenmek.
bir şeyin doğruluğuna güvenmek Verb
(kâğıt oyunu) küçük kâğıt atmak Verb
(a) yenilmek, (b) dayanmak.
alelacele kaçmak, tüymek, sıvışmak, firar etmek, kaçıp izini kaybetmek.
İster al, ister alma.
zarar ve ziyanı bir şeyden çıkarmak Verb
(malı) para yerine kabul etmek.
(a) yıpratmak, takatsiz/güçsüz bırakmak.
Every year the winter takes out of him. (b) (ücretten
vb.) kesmek, düşmek.
They took it out of his pay.
çatmak, öfkesini/hırsını birisinden çıkarmak.
işe dikkatle girişmek Verb
ihtiyatla karşılamak.
yanlış anlamayın
şahsınızı kastetmiyorum
çubuğunu tüttürmek Verb
kolayına bakmak, kendini sıkıntıya sokmamak, işi yavaştan almak, kendini fazla yormamak.
... uzun sürmedi.
Olmadı. Sentence
Tutmadı. Sentence
Bana inanınız. Sizi temin ederim.
birinin dediğine inanmak Verb
birisinin söylediklerine inanmak.
take my word for it! sözüme inan!
birşeyi olduğu gibi kabul etmek Verb
birşeyi değiştirmeye çalışmamak Verb
birşeyi olduğu gibi kabullenmek Verb
dünyayı olduğu gibi kabul etmek Verb
dünyayı olduğu gibi kabul etmek Verb